PSK Genel Başkanı Bayram Bozyel'in 17-18 Haziran 2023 tarihinde Diyarbakır'da yapılan Genişletilmiş Parti Meclisi toplantısına sunduğu rapor.
Değerli arkadaşlar merhaba,
Bildiğiniz gibi 14-28 Mayıs 2023 tarihlerinde yapılan kritik
parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Cumhur İttifakı parlamentoda
çoğunluğu elde etti. Recep Tayyip Erdoğan ise aldığı % 52 oyla cumhurbaşkanı
seçildi.
Böylece seçimden önce toplumda oluşan değişim beklentisi
gerçekleşmemiş oldu. Bu durum hem toplumun önemli bir kesiminde hayal
kırıklığına yol açarken aynı zamanda muhalefet kesiminde bir iç tartışma ve
sorgulama dönemi başlattı.
Kürt tarafının da bu sürece ilişkin çok yönlü bir
değerlendirme yapması kaçınılmaz.
Ama önce 14-28 Mayıs seçimlerine ilişkin genel hatlarıyla
birkaç noktanın altını çizmekte fayda var.
14 Mayıs seçimi neden
kritik önemdeydi?
14 Mayıs seçimleri kritik önemdeydi.
Çünkü iktidardaki AKP-MHP bloku son 6-7 yılda bütün varlığını
Kürt karşıtlığı üzerine kurmuştu. İçerde ve dışarda Kürtlerin kazanımlarına
karşı kesintisiz operasyonlar sürdürüyordu. Kürtlerin elde ettiği kazanımların
çoğu gasp edilmiş, belediyelere kayyumlar atanmış, Kürdistan partileri hakkında
kapatma davaları açılmıştı. Legal demokratik mücadele alanları iyice
daraltılmıştı.
Kürt karşıtı savaş ve siyasetin de etkisiyle Türkiye tarihin
en derin ekonomik krizlerinden birine girmiş, yokluk ve yoksulluk hiç olmadığı
kadar derinleşmiş, toplumun geleceğe inancı kaybolmuştu.
Yine Kürt karşıtlığı ve Beka söylemi üzerine inşa edilen
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen ucube keyfi ve otoriter sistem
nedeniyle sadece demokratik kazanımlar ortadan kaldırılmakla kalmamış, mevcut
anayasa ve kurumlar işlemez hale getirilerek tamamen keyfi ve öngörülemez bir
kaotik ortam oluşturulmuştu.
6 Şubat’ta yüzbinlerce insanımızın hayatına mal olan deprem
felaketinde iktidar tam olarak sınıfta/enkazın altına kalmış, üç gün boyunca
deprem mağdurlarının yardımına ulaşamamış, ulaştığında ise kayda değer bir
katkıda bulunmamıştı.
Özetle 21 yıllık AKP iktidarı her açıdan yozlaşmış, çürümüş
ve ülkeyi yönetemez hale gelmişti.
Bu koşullarda yapılacak seçimlerde AKP iktidarının
gideceğine kesin gözüyle bakılıyordu. Çünkü toplumun geniş kesimleri gidişattan
rahatsızdı ve değişim istiyordu. Bütün anketler de bu tabloyu teyit ediyordu.
Öte yandan CHP’nin öncülüğünde kurulan Millet İttifakı’nın
iktidara gelmesi ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı olarak seçilmesi
halinde mevcut keyfi rejimin son bulacağı, kurumların ve kuraların işler hale
geleceği, durumun bir ölçüde normalleşeceği öngörülüyordu. Bu kadar bir değişim
bile hem Kürtler hem de toplumun öteki kesimleri bakımından rahat bir nefes
almak demekti.
Bütün bu nedenlerle 14 Mayıs seçimleri hem Türkiye hem de
Kürtler açısından kritik bir anlam ifade ediyordu.
Ancak söz konusu değişim beklentisi gerçekleşmedi.
Seçim sonuçları
üzerine kısa bir değerlendirme
Seçim sonuçlarını iki açıdan değerlendirmekte yarar var;
Birincisi Türkiye geneli, ikincisi ise Kürtler ve partimiz
açısından.
Genel olarak seçim sonuçlarının şekillenmesinde Kürt
korkusunun belirleyici olduğu açıktır. AKP-MHP İktidarı ülkede yaşanan çok
yönlü krize ve toplumdaki yoğun tepkilere rağmen, Kürt korkusu/Beka sorunu üzerinden
toplumun çok geniş kesimlerinin desteğini almayı, “ terörle işbirliği-LGBT”
gibi suçlamalarla muhalefeti kriminalize ederek onu yenmeyi başardı. Cumhur
İttifakı ve Erdoğan’ın devletin bütün imkânlarını kullanması, seçimin anti
demokratik koşullarda gerçekleştirilmiş olması gibi faktörlerin de seçim
sonuçlarındaki etkisini not etmek gerekir.
14 Mayıs’ta AKP’nin oylarında yaşanan % 7 oranında oy kaybı
ve Erdoğan’ın seçimin birinci turunda seçilmemiş olmasını da, mevcut iktidarın
geçmişe göre daha zayıfladığının bir işareti olarak değerlendirmek gerekir.
Esas olarak K. Kılıçdaroğlu’nun çabalarıyla kurulan Mille
İttifakı ise değişik siyasi partileri bir araya getirerek iktidarı kazanma
yönünde önemli bir beklenti yaratsa da kaybetti. Millet İttifakı ve K.
Kılıçdıroğlu’nun seçimi kaybetmesinde birçok faktörden söz edilebilir
Ancak belirleyici faktör Kürt
meselesinde yeterince cesaretli bir tutum sergilememeleri, bu konuda iktidarın
çizdiği çerçevenin dışına çıkamamaları oldu. Seçimin ikinci turunda K. Kılıçdaroğlu’nun
milliyetçi oyları almak için söylemini sertleştirmesi, yabancı düşmanlığı ve milliyetçiliğin
dozunu artırması Kürtlerin kendisine verdiği desteği azalttı.
Kürtler açısından
seçim sonuçları
Kürtler bağlamında seçim sonuçları değerlendirilirken en
başta HDP’YSP’nin 14 Mayıs’ta elde ettiği sonuçlara bakmak gerekiyor.
HDP’nin oyları 2015 yılından bu yana sürekli bir düşüş
gösteriyor. 14 Mayıs’ta HDP/Yeşil sol Parti’nin aldığı oylar 2018 seçimlerine
göre daha da geriledi.
HDP’nin yaşadığı gerilemede Türkiye’deki otoriter sistemin
Kürt karşıtı politikalarının, süregiden kayyum uygulamaları, tutuklama ve parti
kapatma gibi baskı ve anti demokratik uygulamaların etkisi göz ardı edilemez.
Ancak HDP’nin oy kaybında esas faktör Kürt meselesiyle
ilgili çok açık ve net bir tavır sergilememiş olmasıdır. HDP Türkiyelileşme
siyaseti adına Kürt kimliğini flulaştırdı, Kürt halkının talepleri konusunda
açık ve net bir politika üretemez oldu. Bu durum Kürtlerin HDP’ye oy verme
isteklerini azalttı. Kürtler, devletin yoğun baskı ve saldırılarına karşı
tepkilerini, oylarını HDP’ye vererek gösterse de, zamanla bu partiden
uzaklaştı. 2015 yılındaki hendek çatışmalarından sonra Kürtler içe kapanarak
eski enerjilerini kaybetti.
HDP’nin bu konudaki yanlış politikası izlediği ittifak
politikalarına da yansıdı.
Bütün enerji ve desteğini Kürtlerden alan HDP, Kürtlerden
çok Türk sol kesimleriyle ittifak kurmaya önem verdi. Önceliği Türk sol
kesimlerine ayırdı, bu çerçevede seçim boyunca Emek ve Özgürlük İttifakı’nı öne
çıkardı.
HDP, bizim de içinde yer aldığımız Kürd Özgürlük ve
Demokrasi İttifakı’nı ise son ana, çok dar bir zamana sıkıştırarak etkili,
kapsayıcı ve görünür olmasını engelledi.
Başka bir ifade ile HDP Kürtlerden oy ve destek alırken, söylemlerinde
ve listelerinde Kürtlerin beklentilerine uygun davranmadı.
Bu durum, uzun süredir devletin baskısı nedeniyle HDP’ye
kerhen verilen oyların bu seçimde daha da azalmasına yol açtı. Gelinen aşamada
ortaya çıkan sonuçlar haklı olarak hem HDP içinde hem de Kürtler tarafından
sorgulanıp tartışılıyor.
Partimizin seçim
politikası üzerine
PSK’nin 14 Mayıs seçim sürecine
ilişkin aldığı politikasının stratejik ve doğru bir karar olduğuna şüphe
yoktur. Çünkü belirlediğimiz seçim politikası küçük hesaplar, anlık kararlar
sonucunda alınmadı. Tersine, seçim politikamızı 6-7 yıllık arka planı olan
Türkiye ve Kürdistan’daki gelişmelerin analizine dayalı, toplumsal ihtiyaçlar
sonucu belirledik. Partimiz seçimden çok
önce 09.04.2021 tarihinde kamuoyuna yayınlanan Özgürlük, Demokrasi ve Barış
için Acil Çözüm Çağrısı adlı deklarasyonda ve 30.10.2022 tarihinde
gerçekleştirilen 3. Kongre Sonuç Bildirgesi ve Kararlarında Türkiye’deki mevcut
durumu tespit ederek ona uygun bir yol haritası oluşturdu. 19 Ocak 2023
tarihinde yapılan Genişletilmiş PM toplantısında ise söz konusu politik
perspektife uygun olarak yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tarafımızın
demokrasi, değişim ve normalleşmeden yana olduğunu açıkladık, bu çerçevede K.
Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceğimize karar verdik. Şunun altını çizmek isterim ki
cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin aldığımız tavır son derece isabetli oldu ve
Kürtler Kılıçdaoğlu’na verdikleri % 70 oranındaki destekle bizim tavrımızı
haklı çıkardı.
Benzer şekilde, yukarıda adı
geçen belgelerin ruhuna uyarak ve PSK, PAK, TEVGER olarak yürüttüğümüz Acil
Talepler kampanyası sürecinde öngördüğümüz çerçevede bütün Kürt siyasi
aktörlerin ortak talepler etrafında siyasi sürece müdahil olmasını başından
beri savunduk. 19 Ocak 2023 tarihli Genişletilmiş PM toplantısında HDP’nin de
içinde bulunduğu bir seçim bloku ihtiyacının altını çizdik. 19 Mart 2023
tarihli PM toplantısında ise seçim politikamızı son şekline kavuşturduk.
Söz konusu seçim politikamızı
mümkün olduğu kadar tabanda tartıştırarak hayata geçirdik. Cumhurbaşkanlığı
seçimine ilişkin tutumuz genel olarak kamuoyu tarafından kabul gördü.
Milletvekili seçimine ilişkin politikamız, özel olarak da içinde yer aldığımız
Kürd Özgürlük ve Demokrasi İttifakı politikamız ilkesel olarak doğru olmasına
rağmen arzuladığımız oranda etkili olmadı. Dar bir zamana sıkıştırıldığı için
PAK vb. partilerin katılımını sağlayamadık, ittifakın daha etkili ve görünür olması
için yeterince etkileşim fırsatı bulamadık.
Buna karşın, HDP ile kurduğumuz
Kürd Özgürlük ve Demokrasi İttifakı Kürtler arası diyalog ve işbirliği
bakımından önemli ve cesaretli bir adım oldu. Yayınladığımız ortak deklarasyon
Kürt halkının temel taleplerini derli toplu ifade eden bir metindi ve Kürt
toplumunun desteğini sağladı. Parti olarak Kürdistan ve metropol kentlerde yapılan
HDP/YSP kitlesel mitinglerine katılarak politikamızı kitlelere ulaştırmaya
çalıştık. Yine Kürt halkının temel taleplerini içeren 20 bin dolayında bildiriyi
kitlesel olarak dağıttık. Basın ve yayın kuruluşlarında oldukça görünür olduk.
Kürtleri zor bir dönem bekliyor
Değerli arkadaşlar,
Görüldüğü üzere 14/28 Mayıs
seçimlerinde beklenen değişim gerçekleşmedi. Tersine Türkiye’de son yılların en
şoven ve Kürt karşıtı bloku iktidara geldi. Toplumda bir hayal kırıklığı ve
yılgınlık söz konusu. Mevcut iktidar
dışardan finans destek almak, önümüzdeki yerel seçimlerde uzaklaşan Kürt
seçmenlerin bir kısmının oyunu almak ve muhalefet blokunda çatlaklar yaratmak
için bir dönem için söylemlerini yumuşatabilir, uzlaşı yönünde belli mesajlar
verebilir.
Öte yandan yıllardır ötelenerek
biriken dev ekonomik ve sosyal problemler iktidarın önünde duruyor. Tolumun
neredeyse yarısı bu iktidara karşı. Mevcut iktidarın bütün bu sorunlarla nasıl
baş edeceği belirsiz. İç ve dış koşullara bağlı olarak iktidar mevcut gerilimi
düşürmek için belli adımlar atabileceği gibi, son 6-7 yılda izlediği tek adam
rejim projesini bir anayasa değişikliğiyle kalıcı ve geri dönüşü olmayan bir
hale getirebilir.
Buna karşı Kürtler olarak izlenecek
üç alternatif var.
Birincisi; Kürt siyasi
aktörlerinin ulusal talepler temelinde en geniş işbirliği, diyalog ve
ittifakını gerçekleştirmek ve uzun erimli bir mücadele yürütmek.
İkincisi; bir iktidar değişimi
beklemeden, iktidar ve muhalefet dahil bütün siyasal aktörlerle etkili bir
müzakere ve diyalog yürüterek Kürt halkının taleplerinin hayat bulmasını
hedeflemek.
Üçüncüsü; ikinci alternatife
bağlı olarak Türk kamuoyunu Kürt meselesinin çözümü yönünde etkilemek için bütün
toplumsal kesimlerle diyaloğu esas alan bir kanal açmak.
Parti olarak ne yapmalıyız
Değerli arkadaşlar,
İktidarın yarattığı yılgınlık
psikolojisine kapılmadan halkımızın özgürlük mücadelesini kararlılıkla yürütmeliyiz.
Kürt özgürlük mücadelesinde etkin
bir rol olmak için en başta partimizin (PSK’nin )içinde bulunduğu koşulları doğru
değerlendirmeli ve daha güçlü ve öncü bir rol oymak için yaratıcı çözüm yolları
bulmalıyız.
Son 6-7 yılda Kürtler dört
parçada da önemli mevziler kaybetti, ciddi bir gerileme yaşandı. Kuzey Kürdistan’da
bu süreç saha katmerli gerçekleşti. PSK’nin legale çıkma kararı aldığı 2014
yılındaki 10. Kongre’den sonra koşullar hızla kötüleşti ve aleyhimize dönüştü.
Halk olarak yaşadığımız daralma ve gerilemenin bir benzerini, hatta fazlasını
PSK olarak yaşıyoruz.
Partimiz hakkında açılan kapatma
davası bilinçli olarak sürüncemede bırakılıyor. Kapatma davası kafamızda bir demoklesin
kılıcı gibi tutuluyor. PSK bir kapana sıkıştırılmış durumda. Halk genelde
kabuğuna çekilirken, PSK gibi partilerden uzak duruyor. İş ve gelecek kaygısı
ve devletin sınırsız baskıları nedeniyle kitleler Kürdistan partileriyle iletişim
içine girmekte tereddüt ediyor. Sadece sıradan halk değil, en yakın
kadrolarımız bile devletin söz konusu keyfi ve baskı politikasından
etkileniyor.
Buna bir çözüm bulmamız lazım.
Kitlelerle buluşmak, kadın ve gençleri örgütlemek için uygun yol ve yöntemler
bulmak zorundayız. Mevut baskı rejiminin uzun bir süre devan edeceğini dikkatte
alarak, kitleyle buluşmamızı mümkün kılan sürdürülebilir söylemler ve mekanizmalar
geliştirmeliyiz.
Politikalarımız, fikirlerimiz ne
kadar doğru olursa olsun, onları kitlelerle buluşturmadığımız sürece, kitleleri
bu uğurda harekete geçirme imkanları yaratmadıkça etkimizin sınırlı kalacağını
unutmamalıyız.
50 yıllık mücadele tarihimiz,
hangi yol ve yöntemlerle kitleselleştiğimizi göstermesi bakımından zengin
örneklerle doludur. Kitlesel ve güçlü olduğumuz ölçüde siyasi arenada etkili
olacağımıza şüphe yoktur.
Partimiz çok derinlikli bir
mücadele birikimi ve politik mirasa sahiptir. Bu durum hem partimiz için onur
nedeni hem de Kürt halkı için büyük bir şanstır.
Partimizi kitlesel bir güce
dönüştürmek için birlikte düşünelim.
Seçim süreci de geride kaldığına
göre şimdi hep birlikte PSK’yi Kürdistan’da nasıl güçlü, kitle gücüne sahip bir
partiye dönüştüreceğimiz üzerinde yoğunlaşalım.
Yapacağımız Genişletilmiş PM
Toplantısının “Güçlü PSK” şiarının hayat bulması için bir başlangıç olmasını
diliyorum.
Yılgınlığa yer yok, birlikte
kazanacağız.
117-18.06.2023
Bayram Bozyel
Genel Başkan